upload music to get code

22 Eylül 2008 Pazartesi

ZORMU BU KADAR İNSAN OLMAK



Mutlu bir pencerenin çerçevesinden bakmak hayata, daha ilk yaşlarda yaşanan hayatın güzelliklerini ve çirkin yüzünü görmek vede böyle bir ruh hali ile tüm gelecek senelere yaymak bunu ,ne kadarda zor şimdi bozuk bir toplu içinde temiz kalmak ve yolunu bulmak, birinin yardımına elini uzatmak ne kadar güzel arkadaşının en kötü gününde yanında olmak bir çocuğun yüzüne gülümsemek ve sevgi ile saçlarını karıştırmak ,bunlar unuttuğumuz duygular değil ama unutulmaya yüz tutmuş hislerimiz..
Gözlerimi kapattım anlatılan birkaç kelimeyi beyaz ekranıma utançla ve sıkıla ,sıkıla yazıyorum

Hayata gözlerini açan her insanın mutlaka bir ailesi bir bedeni ve en önemlisi içinde umutları sevinci üzüntüyü büyüttüğü bir ruh hali vardır .bu yazıyı yazanı da, okuyanında olduğu gibi, tabi ELİF’ inde

Hayata gözlerini açtığında tertemiz ruhunu hayat denen zaman akışına bıraktığında anne ve babasının gözlerinde ki mutluluk anlatılmaya değer bir sevinçle doluydu elif ailenin ikinci kızıydı , doğduğunda ondan üç yaş büyük bir ablası vardı. Üç kişilik çekirdek aileye artık yeni bir umut ve yeni bir mutluluk gelmişti adını elif koydular , özel bir hastanenin lüks odasında değil devlet hastanesinin kısıtlı imkanlarında doğmuştu ama bir bez parçasına sarılı minik bedeni annesinin kollarında o kadar masum ve temiz duruyordu ki annesinin tebessümle dolu mutluluk göz yaşları ile ıslanıyordu. Hayatın kimseye eşit davranmadığı sık kullandığımız bir cümle ama sanırım bu elif için söylenmiş olsa gerek. Elif böyle açtı gözlerini umut dolu dünyasına
Aile doğuya yakın iç Anadolu bölgesinde hayli gelişmemiş bir şehirde yoksulluk ile her gün savaş içinde her gün yıkık bir siperde hayata direnen bir aile, yokluğun olmamanın açlığın ne demek olduğunu bilen ve her demini her bir saç telinde hisseden bir hayat ve aile , dedim ya savaş içinde hiçbir zaman bitmeyen bir yoksulluk savaşı ama hiçbir zamanda yenilmedikleri bir savaş, her günün sabahında babanın yeni umutlarla evden çıkışını seyreden 3 çift göz, tüm tutunan dallar kurusa da her ilk baharda tekrardan kar yağsa da , her umut akşam olmadan mum ışığında sönse de, yine gözlerinde umut yine kalplerinde yaşama sevinci olan bir aile. Zaman gelir seneler su misali akar elif 6 yaşına gelir. Aile daha iyi bir hayat şartları için yeni bir mahalleye ve yeni bir eve taşınırlar. Ev üç katlı ve görünümü viranen ve döküktür. 3. katı kullanıla bilir durumdadır evin ilk katı ardiye ve çamaşır hane olarak kullanırlar ,ikinci katını misafir odası olarak düzenlerler. İkinci katın zaten kullanılacak bir tek odası vardır. Evin bahçesi incir ağaçları ile bir gelin gibi süslü, kocaman bahçe duvarları olan ,köşesinde eski damlayan bir çeşmesi bulunan kocaman bir bahçe. Aile ilk taşındığı hafta evi toparlamak için hayli emek sarf ettiler ama oturdukları eski evden çok daha iyi bir evdi . üstelik babanın iş yerinede yakındı. Baba bir camcıda işçi olarak çalışıyordur. İş ağır ve yorucu olmasına rağmen baba ailesini elinde işlediği bir cam gibi görüyor daha iyi bir şekil vermek ve kırmamak için büyük bir çaba gösteriyordu. Aslında ailenin yoksulluk ve geçim sıkıntısından başka hiçbir sorunda yoktu zaten ailede hallerine şükrediyor, bu durumda bile yaşanır bir hayat için elinden geleni yapıyor vede mutlu olabiliyorlardı. Zaman ilerledikçe aile mahalleye ve komşulara alışmaya başlar anne ; mahallede çok zarif iyi niyetli ve elinden geldiği kadar komşularına yardım eden biri olarak tanındı, zaten öylede biriydi kalbi çok yumuşak ve şükürle dolu bir anne , elif ve ablası için bu alışma evresi hayli zor geçiyordu arkadaş bulmaları kaynaşmaları zaman alıyordu, hep aynı oyun arkadaşları ile oynuyorlardı “ elif, ablası ve sobanın kenarında unutulup ovalleşen yumurta biçimini almış bir plastik topları” sokakta bu topu gören diğer çocuklar bu durumla alay ediyorlardı ama zamanla bu top sayesinde arkadaş edinirler.
Kış gelmiş sobalar kurulmuş, el yakan kestane ve salep zamanı gelmişti baba işten dönerken mutlaka elinde akşamlarını neşelendirecek bir şeyler ile gelirdi , elifin hiç unutmadığı kestanelerin soba üstünde kokusunu ve o el yakan salebin tadı bunları çok seviyordu, aslında bunları elife sevdiren annesi , babası ve ablası ile yapmaktı.
Doğu kültüründe yetişmiş bir çekirdek aile olduklarından eve gelen misafir el üstünde tutulurdu, rahat etmesi için kendi rahatlıklarından ödün verilirdi ,köyden şehre göçmüş bir aile olduklarından evlerinde pek misafir eksik olmazdı şehre işi düşen, köyde yaşayan her insanın uğrak yeri olmuştu evleri bunda şikayetleri yoktu aksine büyük bir haz duyuyorlardı , köyden gelen bu misafirler mutlaka birkaç kuşaktan akrabalık derecesi oluyordu. Evin ikinci katında bir soba ,ve iki çekyatlı bir oda yapmışlardı , orada ağırlıyorlardı gelenleri üstelik gelenler günü birlik değil, geldiklerinde bazen günlerce haftalarca kalıyorlardı. Eve taşındıkları senenin kış ayında yine köyden gelen ve uzaktan akraba olan 18/19 yaşlarında bir delikanlı misafir olur. Hoş geldin merasiminden sonra köydekilerin hatırları sorulur selamlar alınır, delikanlı iş bulma umudu ile gelmiştir şehre kalacak yeri olmadığı için bu ailenin adresini vermişlerdir. Genç her gün iş bulma umudu ile evden çıkıyor akşama baba ile eve dönüyordu ama her gün bitiminde yine eli boş bir şekilde aynı sofrada yemek yiyorlardı. Aile bu duruma üzülüyor ama belli etmiyorlardı anne ve baba onu da bir çocukları gibi görüyor elif ve ablası içinde hiç olmayan ağabeyleri gibi görüyordu, yine böyle bir günde genç eve erkenden geldi orta kata çıktı sobayı yaktı ve uzandı , anne o günlerde rahatsızdı ev işlerinden sonra her fırsatta yatıyor dinleniyordu. Elif ve ablası büyük bahçede ve sokakta oynuyorlardı. Sıkılan çocuklar gencin odasına gelirler, genç bunları odaya alır, oda sobanın verdiği sıcaklıkla üşüyen ellere ve kızaran burunlara ilaç gibi gelir, genç yatağa uzanır elif ve ablası diğer çekyatta oturmaktadırlar. Elif’in ablası odanın sıcaklığı ile çekyatta gözleri kapanır. Elif o gençle konuşmaya devam eder ve genç onu yanına çağırır. Bildiği massallar olduğunu söyler. bunu duyan elif koşa, koşa gencin yanına gider, genç anlatmaya başlar ve kısa bir süre sonra elif’te gözlerini kapatır. Yorgun bedenleri sıcak odaya yenik düşmüş ve de iki kız kardeşte uyumuşlardı. Aradan yarım saat bile geçmeden tüm binada elif’in çığlıkları duyulur, sanki tüm duvarlar sesle birlikte genişliyor. Çığlık tüm binayı sarmıştı. Anne gözlerini açar ve elifin feryatlarını duyar. Ne olduğuna anlam veremeden hızla yatağından fırlar aklına ilk gelen düşüp bir yerini kırmış olmasıdır. Merdivenleri gözü görmez düz bir yoldaymış gibi büyük adımlar atar elif’in sesi ikinci kattan misafir odasından gelmektedir. Odanın kapısına geldiğinde, misafir olan gençle bir anda kapı önünde göz göze gelirler, genç eli ile anneyi kenara ittikler ve büyük bir hızla kaçar anne ne olduğunu anlayamaz ve odaya girer. Elifin ablası çekyatın bir köşesinde elleri ile kafasını tutmuş nefes alamıyor, ağlayamıyordu. Anne elifi aradı gözleri ile elif diğer çekyatta baygın bir şekilde duruyordu , koşarak elifi kucağına aldı, ve aldığında neler olduğunu anladı, o kapılarını açtıkları ekmeklerini paylaştıkları, tanrı misafiri deyip ailesinin içine aldıkları genç elife hunlarca tecavüz etmiştir…….
Anne ağlamaklı gözlerle hastaneye koşar, kucağında minik bir beden,aklında o bedenin yarınları, ve üzerine kan damlası gibi düşen göz yaşları, dilinde neden Allah’ım neden , biz neyi yanlış yaptık, sözleri, baba olanları telefonda duyduğunda elinde işlediği bir cam vazo vardır. bu güne kadar hiç kırmadığı. Bu güne kadar çocukları gibi büyüttüğü cam elinden düşer ve sert zeminde parçalanır.
Elif birkaç gün hastanede kaldıktan sonra taburcu olur. Olay haliyle polise intikal eder. Kısa zamanda yakalanır. Ve göz altına alınır.bir kaç ay sonra mahkeme olur. Ve olmadık bir karar çıkar. hakim o ruhsuz, vicdanı kor ateşlerde yanan gence 6 yıl 8 ay gibi gülünç bir ceza verir.
Aradan yıllar geçer ve dördüncü senenin başında af çıkar ve aftan yararlanan o kişi 4 sene sonunda tekrardan topluma karışır.
Anne ve babası kendi aralarında hep aynı soruyu soruyorlar” biz nerede yanlış yaptık” bunca sene gelen tüm misafirleri el üstünde tutmadık mı, ekmeğimizi paylaşmadık mı, üzerimizden yorganı alıp üzerlerine örtmedik mi, biz böyle öğrenmedik mi büyüklerimizden , bunların neresi yanlış” o hazin olay sonrasında anne ve babasının yüzü gülmedi içten içe hep bir isyan ateşi yandı durdu,
Elif seneler boyu bu tramvayı atlatamaz hiçbir mekanda yalnız kalamaz. Hatta babası ile birlikte bile içinde anlatılmaz bir korku ve baskı olur. Bu 19/20 yaşlarına gelene kadar bu durum rahatsız eder. Şimdi 27 yaşında elif hanım, evli ve mutlu bir ailesi var. Ama içini kemiren üç şeyden kurtulamamaktadır bir türlü ilki
–bir insan nasıl olurda o yaşta birine böyle bir şey yapar .
- mahkeme salonunda hakimin “ hadi bakalım yavrun anlat bize nasıl oldu, bak sana çikolata alacağım” sorusu
- vede kendisinden çok anne babasının üzüntüsü ve 6 yaşına kadar tüm yokluklarda sorunlardan yılmadan yıkılmayan bir ailenin bu olay sonrasında tüm hayatlarının karanlığa bürümesi, sorusu


bir sepet bulalım ve bir elma ağacına çıkalım ,en güzel en beğendiğimiz elmaları toplayalım ,sonrada bir masa üzerine dizelim, her biri diğerinden farklı her birinin rengi değişik olduğunu görürüz ama bu elmaların birinde içini kemiren bir kurt var. Biz bunu göremeyiz hepsini de büyük bir güvenle evimize götürürüz yemeye başladığımızda o kurtlu elma ile karşılaşınca büyük bir tiksinti ile atarız ve diğer elmalara da aynı muameleyi yaparız ve nerde bir elma görsek o kurdun o elmada yaşadığını düşünürüz. Bu güne kadar bu aile tüm sepetteki elmaları evine getirdi ta’ ki kurtlu elmayı görene kadar.şimdi o aile için her elma içinde kurt olma ihtimali var.
Ama o elma ağacından toplanan her elma aynı değil, hayatımıza giren her insan kötü veya iyi değil bunu bilemeyiz. Evimize aldığımız , sırlarımızı paylaştığımız her insan güvenilir olmayabilir. Bunlar bizim ruh halimiz ve hayatımız, bu hazin olayın en üzücü yanı bu olayı ifal eden şahsın bu denli kolayca toplum arasına salınması, ve ibret olacak emsal teşkil edecek bir ceza yerine onu böyle bir ceza ile ödüllendirmek, ne toplum ne biz nede devlet, suçlu kim ? o kişimi ,bu denli bir ceza ile ödüllendiren devlet mi , o kişiyi biz toplum arasında tekrardan aramıza katılmasını kabullenen biz mi ? yok hayır onu o hale getiren , Allah korkusu olmayan bir kalbi ve bu kalbi yetiştiren ebeveynler , evet mutlaka içinde kötülük vardı bunu engellemek beklide imkansızdı ama o an içinde bir nebzede olsa vicdanını hatırlatacak Allah korkusu olsaydı bu denli hazin bir olay olmayacaktı beklide , işte biz son birkaç kuşaktır böyle sorumsuzca yetiştiriyoruz çocuklarımızı , gençli aşısıdır diye , yaşaması gerekli diye düşünerek bazı yasaklardan ve disiplinden uzak tutuyoruz işte bu gibi olaylarda en ağır sonuçları olarak bir başka ailelere ve bireylerin hayatları kararıyor.
Bir büyük yangından ne kurtarırsak kar düşüncesi ile bakıyorum olaya ve o yangındaki en değerli olan elif’i kurtardığımıza inanıyorum daha doğrusu büyük bir olgunluk ve güçle kurtulduğuna inanıyorum
Peki ya kurtulamayanlar…………………….
Bir tek Türk olmak, yalnızca Avrupai düzeyde bir insan yetiştirmek, yemek yedirmek , iş vermek yetmiyor, günümüzde demode olarak algılanan dinimizi daha fazla acılar yaşanmadan geleceğimiz, yarınlarımız olan gençlere aşılamak ;……………….

Fatih_han545@hotmail.com


21 Eylül 2008 Pazar

GELDİĞİN GÜNÜN ELVEDASI

.Dostluğunla büyümüş bir beden ,anlamsız sözlere çekilmiş bir siyah perde, durma hadi kapa tüm pencereleri, kapa tüm ışıkları, beni bana bırak beni senden önceki yıllara bırak, git durma sakın söyleyecek sözün olmasın, son kelimen sakın elveda olmasın, umutla yeşersin dönme ihtimalin, sessizce çek kapıyı gidişini duymasın kalbim, kırılan parçaları toplamaktan kanadı ellerimim , neden her gidenin ardından yaralı ellerim neden hep kırmızı renk benim gözlerimde, hani bitmemişti hani seneler vardı daha yaşanası yıllarımız olacaktı, ya hani düğününde senin şahidin olacaktım, tebrik ederken kulağına fısıldayacaktım, elveda özgürlüğün diyecektim ama nerden bilirdim o söze yakışan dünkü konuşmamız olduğunu, sen bana okulunu anlatacaktın ben sana şiirler yazacaktım o şiirleri sevdiğine ben yazdım diyecektin. Oysaki sen benim şiirlerime aşıktın. Okumak için gün sayardın. Nerden bilirdim sana bu son yazdıklarım olacağını nerden bilirdim son satırlarım son şiirim olacağını. Ah be dostum bu ekranın neyini beğenmedin de taşındın başka ekranlara ,

Kapa tüm ışıkları ,sıkı..! sıkı…! kapa pencereleri
Sızmasın odaya ne güneş nede sevgi sözcükleri
Uzat ayaklarını evin bir köşesinden bir diğer köşesine
Simsiyah bulutlar kaplasın yokluğunda, onu sevgisi kendine
Kafan kolların arasında, düşünme yoksun sen aslında
Düşünme insanları yalancı sevgilerini, aldanma dost diyen dillere
Beklide onlarda bırakıp gidecek her bitişin sonunda
Ne kalacak ? yalnız kalbinden başka ..! söyle bana
Ağla belki silebilirin içindeki yarım kalan hayalleri
Susun.! susun.! konuşmayın aynalar.. bunlar son kelimeleri
Dönmesin sakın geri, istemiyorum ben artık onun sevgi sözlerini
Yalancı sevginin yalancı insanı, dostum dediğim hayallerimin temeli
Yaşamadıklarımın gölgesi, yaşadıklarımın anısı
Bıktırdı her gidişinde bu kalp acısı
Dönme sakın geri, sevmek için bulamayacaksın artık beni……..!






16 Eylül 2008 Salı

BÜYÜK YANGININ KÜÇÜK DAMLASI


Henüz yaşım 10,cebimdeki misketlerden yeni kurtulmuş televizyonu yeni keşfetmiş gibi izliyor, daha neyi ne kadar sevdiğimin bilince olmadan çocukluktan feragat edişimi ve gençlik dönemimi ilk adımlarını banyodaki aynadan seyrediyorum. Olgunlaşan bir beden, asileşen bir ruh ve her geçen gün daha çok ilgi isteyen bir insan oluyorum dum , öyle geçmeye başlıyor 10 yaşından sonraki yaşlar, dersler ve televizyon tüm zamanımı alıyor birde odamdaki güzel sesli kanaryam bunlarla zamanımı geçiriyor, birde aynı yaşlarda komşumuz Halil amcanın kızı Leyla var. aynı yaşlarda ve aynı sınıfta öğrenim gördüğümüz için sık ,sık görüşüyor ve ders çalışıyorduk en iyi arkadaşımdı Leyla benim..
Zamanın çok ağır ilerlediği yaşlardı bir an önce büyümek araba kullanmak ve özgürce harcayacağımız bir maddiyatın sahibi olmak hep büyümek, büyük insan olup kendimizce özgür olma hayalleri kuruyorduk
Bunca günler ve seneler arasında hayatıma anlam kazandıran ve bazı düşüncelerimi değiştiren bir olay oldu…………..

Yine bir cumartesi günü erkenden kalkıp kanaryamın suyunu ve yemini verdikten sonra biraz televizyon seyrediyordum , henüz annem ve babam uyanmamıştı, ama ben acıkmıştım mutfaktan bir parça ekmek ve biraz peynir aldım, ekmeği kesmek için bıçak aldım ve kesmeye başladım ve bir an dikkatsizlikle elimi kestim ekmek bıçak yere düştü ve elimi izlemeye başladım kan durmadan akıyor ve parmağım acıyordu diğer elimle parmağımı acıdan sıkıyor ama daha fazla kanıyordu aklıma annemi seslemek geldi, seslendim ama duymadı o anki çocuk zekası ile telefona sarıldım ve çevirdiğim numara 112 acil numarası olmuştu…
Ses çok sempatik ve ilgi uyandıracak bir yumuşaklıkla -alo nasıl yarım edebilirim- dedi
- alo parmağımı kestim çok acıyor
- önce sakin olun, yaşınız kaç
- 10 yaşındayım hanım efendi
- Kesik derin mi
- Hayır ama kanıyor
- Anneniz ve babanız evde yok mu ?
- Var, yukarıdalar ama uyuyorlar
- Tamam ,önce temiz bir bez bulun
- Buldum
- Şimdi onu parmağınıza sarın ve biraz bekleyin ve sonucu bana bildirin
- ( biraz zaman geçtikten sonra tekrar sorar telefondaki bayan
- Evet şimdi nasıl elin acıyor mu halen
- Hayır kanamada kesildi ( tebessümle cevapladım, ilgisinden ve yardım severliğinden çok hoşlandım ve teşekkür ettim ) ve telefonu kapattım.
Ve o an hiç aklımda çıkmadı. Bir sonraki gün tekrardan aynı numarayı çevirdim , yine aynı bayan çıktı ve sıradan basit sorunlar anlattım ,oda her zamanki gibi yine büyük bir alçak gönlülükle cevapladı , artık her gün arar olmuştum, kedinin yemeğini yemediğini dün gece uyumadığımı okulun kötü geçtiğini anlatıyordum oda bana nasihatlerde bulunuyor çözüm önerileri sunuyordu yine böyle bir günlerden birinde kanaryamın cansız bedenini kafesinde gördüm ve hemen telefona sarıldım
- alo filiz çok kötü bir şey oldu
- dur sakin ol tek , tek anlat ne oldu
- kanaryam , kanaryam hiç ötmüyor , hiç şarkı söylemiyor sanırım ölmüş ,
- mert önce sakin ol ve kuşa dokunma tamamı, üstelik bu kadarda üzülme o artık ebedi dünyada şarkı söylüyor sadece sen duyamıyorsun
- ama ben duymadıktan sonra, çok kötüyüm filiz

biraz teselliden sonra telefonu kapattık ve yaklaşık bir saat sonra kapı çaldı ve bir kafes içinde rengarenk bir kanarya elinde biri kapıda belirdi
- mert bey ile görüşecektim
- buyurun benim
- Bu kuşu filiz hanım gönderdi
Ne olduğunu anlayamadan odamda tekrardan kanarya sesleri yankılanıyordu , arayıp teşekkür ettim ve telefonu kapadıktan sonra , neden bu kadar anlayışlı ve iyi bir insan olduğunu düşündüm annesinin gösterdiği şefkatten hiçbir farkı yoktu..

Artık aylar su gibi ilerliyor lise üniversite derken yaşadığım şehirden ve filizden hayli uzak kaldım ailemde taşınmıştı o şehirden yani hiçbir bağlantım kalmadı, önce iş ve düzenli bir hayattan sonra Leyla ile evlendim ,işim geregi sık, sık seyahat ediyordum ve bir gün işim eski yaşadığım şehre gittim , bir otele yerleştim ve işlerime koyulmuştum boş zamanlarımda özlem gidermek için şehirde geziyordum, aklıma filiz geldi ve eski oturduğum mahalleye gittim ve oradan bir telefon buldum ve aradım..
- merhaba hanım efemdi benim kedim yemek yemiyor ne yapmalıyım
- ( birkaç saniye telefondan ses gelmedi )
- Demek elin iyileşti mert
- ( durumlar ve haller soruldu nerede nasıl yaşandığı anlatıldı, azda olsa kısa bir özlem giderildi ve )
- Sizi ziyaret etmek istiyorum nerede çalıştığınızı söylerimsiniz bana
- Tabi neden olmasın ama bu günlerde tadilat var ve evde de misafirlerim var zamanın varsa gelecek hafta görüşelim
- Tamam olur daha burada birkaç haftalık işim var, ama telefonumu vereyim müait olduğunuzda arasınız bende gelirim
- Tamam ver
- ( telefonumu verdikten sonra kapattım ve tekrardan işime koyuldum )

Hafta bitti aramadı, işim bitmiş filizin telefonunu bekliyordum gitmeme birkaç gün kalmıştı ve konuşalı iki hafta olmuştu tekrardan aynı telefon kulübesine gittim ve aradım.
- alo çok merak ettim neden aramadın benim zamanın dolmak üzere
- ( telefondan faklı bir ses geldi ve kimi aradığımı sordu )
- Filiz hanımla görüşecektim kendisi orada çalışmıyor mu ?
- Evet burada çalışıyordu ama kendisini geçen hafta kaybettik
- ( bir an duraksadım ve başım döndü )
- Siz mert bey misiniz ?
- Evet benim
- Beni dinleyim lütfen, ben filiz hanımın arkadaşıyım ve size bir notu var onu iletmem gerekiyor bir saniye şuraya bırakmıştı ( ve okumaya başlar )
- Merhaba mert uzun zamandır telefonunu bekledim ama senin bu şehirden gittiğini bilmeden günlerce senelerce telefonunu bekledim hatta evini buldum ama taşındığınızı öğrendim, çok üzülmüştüm , ama yinede umutla telefonunu bekledim ve birkaç gün önce aradın, kalbim heyecanla atıyordu, ama bunu sana hissettirmedim ,zaten hastaydım ve sakin olmam gerekiyordu ağlamamak için kendimi zor tutuyordum ,sanırım bu notu yırtmadan çöpe atmamışsam bil ki bu dünyada değilimdir , hastalığım çok ilerledi ama bunu bilen bir doktor birde ben vardım tedavi, gördüm ama yapacak pek bir şey kalmamıştı son bir umutla yine telefonun başında çalışarak geçirdim, şimdi bu denli sana ilgi ve sevgi duyduğum merak ediyorsundur, benim sana olan sevgim bir annenin çocuğuna olan sevgisiydi mert,ben mutlu bir evlilik yaptım ama eşim ve benim çok istediğimiz bir çocuk Allah bize vermedi senelerde tedavi görmemize rağmen olmadı , tam o zamanlarda sen aradın beni, sesin o kadar masumca ve saftı ki sana kendi çocuğum gibi ilgi duymak sorunlarına dertlerine çare bulmak istedim ve her gün araman için dua ettim, çocuk özlemi mi senle gideriyorum, daha fazla uzatıp üzmek istemem hani bir gün kanaryan ölmüştü çok üzülmüştün ve bir daha şarkı söylemeyecek diyordun bende sana ebedi dünyada o şarkılar söylüyor üzülmem demiştim, işte şimd bir kez daha söylüyorum ben ebedi dünyada telefonun başında değil 10 yaşında çocuğum mutlu olabileceği bir parkta seni bekliyorum, fazla üzülme ve annene çok iyi bak………….

Bu tür yazıları okuyup ta düşününce hayatın herkes eşit ve adil davranmadığını görüyoruz, bu yaşanası kaderimiz yarınların ne getireceğini bilmeden bu günden kurduğumuz hayallerin acısı,her birey olarak topluma karşı görevlerimiz var. Bunlar mutlaka maddi anlamda olmamalı, biz dışında yaşayan insanlar olduğunu unutmamalıyız ve onlarında bizim olduğu gibi sorunları vardır. Peki elimizden gelen bumu sadece onların sorunlarını izleyip “ALLAH yardım etsin zor” deyip geçmek mi . hayır böyle olmamalı kesinlikle elimizden geldiği kadar ama içten bir şekilde bu tür sorunları olanlara yardım etmek. Unutmayın insan yaşadığı hayatı sadece o anki ve geçmişi hatırla geleceğin ne getireceği bilinmez, bir an için o kişilerin yerini kendimizi koyalım ve düşünelim…………..


Fatih_han545@hotmail.com

14 Eylül 2008 Pazar



BİR GÜN MUTLAKA, BİR GÜN MUTLAKA, O YÜKSEK TEPEDE YAŞADIKLARIMI VE YAŞAMADIKLARIMI HAYKIRIRKEN DUYMAYAN KULAKLARA, KAYA PARÇASI KALPLERE, O AN İŞTE BİRİ KOLLARIMDAN TUTACAK, KENDİNE DOĞRU ÇEKECEK VE O SİHİRLİ KELİMEYİ KULAKLARIMA FISILDAYACAK" SENİ ÇOK İYİ ANLIYORUM" İŞTE BU YÜZDEN HALEN YAZIYORUM, İŞTE BU YÜZDEN HALEN UMUT DOLUYUM YARINLARA, İŞTE BU YÜZDEN BENİ ANLAMAYANLARI HAYATIMDA ENGELLEDİM, İYİKİ SİZDE VARSINIZ, DOĞRUYU BULMAMDA O KADAR ÇOK YARDIM EDİYORSUNUZ Kİ BİLMEDEN, O TAŞ KALPLERİNİZ ÖN YARGILARINIZ OLMASA ÇOKTAN KAPILIP GİDERDİM SONU OLMAYAN BİR YABANCI DİYARLARA..........................


Bu bahse konu yazıda anlatılmak istenen , okuyucunun okuduğu gibi algılaması değil yani basit kelimeler olmadığı kanısındayım, ben yazdığım satırlarda okuyucuyu içine çekemiyorsam bir şeyler eksik olmuş demektir. Bu yüzden yapılan eleştiriler hayli düşündürdü, yazıya gelince ,bir anlık insanın bir günü anlatan bir yazı değil ,genel bir hayat bakışı bu, evet bu anlaşılmaktan bir çok insan muzdarip bana özel bir şey yok bir çok insandan biride benim, sözlerin bu kadar sert olmasına gelince , “ O TAŞ KALPLERİNİZ ÖN YARGILARINIZ OLMASA” burada okuyan her birey kendisine pay çıkarsın diye değil, burada hayatımızda ki insanları kastetmiştim, çok kullanılan bir söz vardır-iyi ki kötü insanlarda var yoksa iyilerin anlamı kalmazdı- bu sözün üstüne yazıyı ekleyebilirsiniz.
Ben bu yazıyı okuyan her insana – siz önyargılısınız – siz taş kalplisiniz –hiç biriniz beni anlamıyor, diyemem bu çok bencilce ve bir insana yakışmayan sözler olur , kaldı ki ben bunları paylaşmak için yazıyorum , neden okuyucuyu bu şekilde suçlayıp buradan uzaklaştırmak gibi bir amacım olsun ki, bu şekilde eleştiriyi kabul edemem ama ilgili yazıyı daha detaylı ve anlaşılır yazabilirdim ,bunu kabul ediyorum..
( umarım yorup yapan okurlar için açık ve anlaşılır bir cevap olmuştur, son bir şey sizler eleştirdikçe karanlıktaki ışığı görmek çok daha kolay oluyor. Yorumlar için özel bir teşekkür etmek isterim)

9 Eylül 2008 Salı

UYAN ARTIK


BİR GÜN MUTLAKA, BİR GÜN MUTLAKA, O YÜKSEK TEPEDE YAŞADIKLARIMI VE YAŞAMADIKLARIMI HAYKIRIRKEN DUYMAYAN KULAKLARA, KAYA PARÇASI KALPLERE, O AN İŞTE BİRİ KOLLARIMDAN TUTACAK, KENDİNE DOĞRU ÇEKECEK VE O SİHİRLİ KELİMEYİ KULAKLARIMA FISILDAYACAK" SENİ ÇOK İYİ ANLIYORUM" İŞTE BU YÜZDEN HALEN YAZIYORUM, İŞTE BU YÜZDEN HALEN UMUT DOLUYUM YARINLARA, İŞTE BU YÜZDEN BENİ ANLAMAYANLARI HAYATIMDA ENGELLEDİM, İYİKİ SİZDE VARSINIZ, DOĞRUYU BULMAMDA O KADAR ÇOK YARDIM EDİYORSUNUZ Kİ BİLMEDEN, O TAŞ KALPLERİNİZ ÖN YARGILARINIZ OLMASA ÇOKTAN KAPILIP GİDERDİM SONU OLMAYAN BİR YABANCI DİYARLARA..........................

4 Eylül 2008 Perşembe

BİZ YAŞAMASAKTA, AŞKIMIZ AYNI TOPRAKTA


BİZ YAŞAMASAKTA, AŞIĞIZ AYNI TOPRAKTA

Ne kadar uzun yaşadım ben sensizliği
Ne kadar besledim yarım bıraktığın sevgiyi
Ne kadar özledim ben şimdi seni
Hani sıkı,sıkı sarandın ya , toprakla dost olana kadar

Ne vardı şimdi bırakıp gidecek
Ne buldum toprakta bende bulmadığın
Bir parça bez bir avuç toprak
Kim derdi seni benden ayıracak

Döktüğüm göz yaşları ile büyüdü toprağındaki çiçekler
Sevdiğimi , özlediğimi söylemekten yoruldu cümleler
Ne dünde yaşadığım anılar avutuyor beni
Nede elimin içindeki sen kokan topraklar

Bırakıp gitmek mi zor , yanındayken özlemek mi ?
Seviyorum seni deyip toprağına sarılmak mı ?
Hayata küsüp yanındaki boşluğa yatmak mı ?
Beklide en kolayı seni bana aşık eden anıları gömmek

Keşke bu kadar kolay olsaydı……………………………


2 Eylül 2008 Salı

BEN ÇOCUK OLMAYI ÖZLEDİM


BEN ÇOCUK OLMAYI ÇOK ÖZLEDİM

Ben okulumu özledim geçmişte kalan kömür karası önlüğümü
Yırtık yakalığımı, çamurlu ve su alan pabuçlarımı özledim
İte kaka sürüklediğim çantamı, uçları yıpranmış kitabımı defterimi özledim
Yaz günlerinde okul bahçesinde patlak topun peşinde koşmayı
O top yüzünden sırayla önce öğretmenimden sonra annemden fırça yemeyi özledim
Terleyip hasta olmayı özledim
Ben öğretmenimi özledim
Yağmurda su birikintilerine zıplamayı özledim
Yol üzerinde bulunan meyve ağaçlarına tırmanmayı özledim, topladığım meyveleri büyük bir iştahla yemeyi sonrada sabaha kadar midemin ağrımasını özledim
Paranın bir tek leblebi tozu ve baston şeker almaya yaradığını sandığım yılları özledim
Çocukluğumdaki ramazanları, bayramları özledim.
Tüm ramazan ayı boyunca okuldan eve yaya geldiğin , yol parasını bayram harçlığı için biriktirdiğim kumbaramı özledim
Kurban bayramında çarşıda yorulup acıkınca , yarım ekmek arası köfte ekmek almayı özledim
Ben ramazanı, bayramı özledim
Bayramlardaki luna parkımı özledim, cebimdeki son parama kadar çarpışan arabaya harcadığım yılları özledim
Ben hiç görmediğim dedemi özledim

Ben bunları yapamıyorsam sanırım büyüdüm
Okulun başladığında masrafların artığını, önlük yerine üniformaların daha pahalı olduğunu , yeni pabuçları bile çocuklara beğendiremediğimizi ,defterlerin her ay yenilenmesini, her öğrencide bir topun olmasını ve bu topun sadece “benimde topum var” demek için okula götürüldüğünü, öğretmenin saygı duyulan bir meslekten çıkıp bir hapishane gardiyanı görevlisi gibi bakan gözleri, yağmurlu havalarda üzerine düşen bir damla için ağlayan çocukları, günün parası ile tüm yıl okul harçlığı kadar bayramlarda para biriktiren ama yinede kanaatsiz olan çocukları, ramazanı ayının büyüsünü unutup açlık ve sigarasızlık yüzünden işkence ayı gören büyükleri, luna park yerine bayramı bilgisayar başında bir binanın 7 katında geçiren çocukları, dedesini ninesini bayramda ne kadar para koparırım diye bakan gözlerden nefret ediyorum
Ben büyüdüm çok şey değişti, ben büyüdüm çocuklar değişti, ben büyüdüm, her şey menfaat oldu , ben büyüdüm azla yetinen olmadı, ben büyüdüm saygı küçüldü.
BEN NEDEN BÜYÜDÜM Kİ………………..
Fatih_han545@hotmail.com