upload music to get code

23 Ağustos 2008 Cumartesi

BANA ' SEVDİĞİNİ ' SÖYLE ANNE



BANA ‘ SEVDİĞİNİ ‘ SÖYLE ANNE

( okuyacağınız yazı bir hikaye,bir hayal ürünü, bir senaryo değildir. Bu anlatılan konu tamamen gerçektir.lütfen okuduktan sonra birkaç dakika özeleştiri yapalım)

Yaşanan hayatın nasıl bir başlangıcı varsa şüphesiz birde bitimi olacağı aşikardır. İnsan kimi zaman bu büyük ayrıntıyı unutup sonsuz bir hayata yaşadığını düşünse de mutlaka kapısını çalacaktır ölüm, bunu düşünerek yaşayanlar; hem kendileri için hem de kendisi dışında yaşayan insanlar için çok daha fazla faydalı olacağı kaçınılmazdır.
Adı Hüseyin , kalabalık bir ailenin sakin ve sesiz delikanlısı, başına gelen olaylardan önce hayat dolu umutları ve yarınları olan bir gençti, belirli bir olgunluğa geldiğinde ailesinin isteği ile evlenir görücü usulü ile , zaten faklı bir beklentisi de yoktur. evlendiği eşinin annesi babası yoktu, yetim ve öksüzdü , zamanla sevdi ve kopmaz bir parça oldular. Her şey yolunda gidiyordu ,taaki Hüseyin’in annesi ve babası bu huzurlu ortamı bozana kadar, hiç olmaz sebeplerden ve ısrarla hüseyninin eşine olmadık sözler ve görevleri veriyorlardı, bunu gören Hüseyin saygısından pek bir şey diyemiyordu ama bir türlüde nedenini anlayamıyordu ve annesi ile bunun nedenlerini sorgulamak için bir gece uzun bir konuşma yaptı ama beklemediği tepki ile karşılaştı ve günler geçtikçe hem Hüseyin hem’ de eşi ,anne ve babasından ve diğer aile fertleri tarafından dışlanıyorlardı, bu zaman zarfında birde çocukları oldu adını Leyla koydular, Hüseyin adeta kızına toz kondurmuyor ,el üstünde tutuyordu ,henüz 4 -5 aylık bir bebeğe masallar anlatıyor onunla gülüyor, onunla ağlıyordu ,bir babanın evladına duyabileceği sevgi bu denli yüksek olurdu ancak, bunun başlıca sebebi kendisinin görmediği ilgi anlayış ve en önemlisi sevgiydi , içinden gelenin tamamını kızına yansıtıyordu , ama evde her şey bu kadar toz Pembe değildi, evdekilerin tavrı katlanılacak gibi değildi,buna müteakiben Hüseyin’de ruhsal bunalımlar baş gösteriyordu, çok kez kasabanın dışında ki yüksek tepeye çıkıyor yukarıdan kuş bakışı ormanı ve kasabayı saatlerce seyrediyordu, bazen eşi ile birlikte gidiyordu, orayı o kadar çok seviyordu ki “insan böyle bir yerde yaşamalı, eğer yaşayamıyorsa öldüğünde buraya gömülmeli “ derdi.Hüseyin çıkış yolu ararken aklına İstanbul’daki abisi gelir, o diğerlerinden farklıydı, onu anlıyor ve dinliyordu,ilk fırsatta İstanbul’a gider. kapıyı çalar kapıyı açan abisi Hüseyin’i tanıyamaz , bitkin ,yorgun, kıyafeti düzensiz saç sakal bir birine karışmış bir durumda içeri alır, olanları anlatır, abisi bu duruma üzülür ve nasihat eder, birde öneri sunar İstanbul’a gelmesini ister( abisi Hüseyin’in gelmeyeceğini sanıyordu, ama yanıldı),Hüseyin hiç düşünmeden kabul eder, ama önce ev ve bir iş bulmak zorundadır. Birkaç ay boşta gezdikten sonra bir tekstil fabrikasında iş bulur, birde ucuz yollu ev ayarlar,bu birkaç aylık dönemde abisinin yanında kalır ama bu zaman zarfında iyice kötüleşir Hüseyin , kimi zaman yemiyor içmiyor saatlerce boş bir duvara bakıp düşünüyordur. Bu hali her geçen gün artmaktadır. Artık zaman gelmiştir eşini ve canı kadar sevdiği kızını almak için kayserinin yolunu tutar.üstelik eşi hamledir çok az, bir birkaç aylık zamanı kalmıştır. Abisi ve evdekiler onların dönüşünü bekleye dursun bir gece çığlık atarcasına telefon çalar, gecenin bir yarısı için pek hayır değildir. Telefonu abisi açar , birkaç soru cevaplar ve telefonu kapatır ve koltuğa öylece oturur hiç sesi çıkmaz. Telefonun diğer ucunda hastane görevlisi vardı ve abisine kötü haberi verir. Hüseyin vurulmuştur ! ve hastanede can çekişmektedir, olayın şokunu atlattıktan sonra oda Kayseri’ye gider.kardeşini kablolara bağlı bir şekilde yoğun bakımın camekanında yaşamak için çırpınışlarını izler. Aslında vurulması tamamen talihsizlik ve hazin bir olaydır. Birkaç kişi alacak verecek davasından tartışır biri diğerini vurur o esnada Hüseyin orada geçmektedir ve olayı görürü vuran kişi görgü tanığı olmasın diye Hüseyin’in ensesine silahı dayar ve tetiğe basar, mermi enseden girer ve boğazından çıkar, ama yaşar, hastaneye yetiştirirler. Ve boğazından nefes alması için yer açarlar birkaç gün geçtikten sonra Hüseyin gözlerini açar, açar ama konuşamaz hareket edemez haldedir ,sadece gözleri ile bir şeyler anlatmaya çalışır. Annesine’ de haber verirler, odanın kapısında annesini gören Hüseyin müthiş bir refleksle sinirlendiğini ve istemediğini anlatmaya çalışır, ve abisinin eşi yani yengesini ister, yengesini çok sever Hüseyin çocukken annesinden görmediği sevgiyi şefkati ondan görmüştür. Günler geçtikçe herkes Hüseyin’in düzelmesini beklerken 15. günün sabahı Hüseyin hayata gözlerini yumar.
Birkaç ay sonrada eşi doğum yapar ikiz dünyaya getirmiştir ve ikisi de kızdır ,birinin adını sema diğerini esma koyarlar, eşi Hüseyin’den sonra bir yere gidemez 1 sene aynı evde yaşar, ve günün birinde Hüseyin’in anne ve babası ,Hüseyin’in eşini kardeşi ile evlendirmek isterler ama eşi kesin bir tavır ve kendi canına kıyacağını söyleyince bu olaydan vaz geçerler.günler haftaları haftalar ayları onlarda seneleri kovalar Leyla 5 yaşına gelir diğerleri’ de 2 yaşını doldurmuştur. Yine bir gece ağlamaklı bir ses gelir .ağlayan Leyla’dır. annesi yanına gider ve neden ağladığını sorar, oda Hüseyin geldi ve beni almadan gitti der ( Leyla babasına Hüseyin diye hatırlıyor ve öyle hitap ediyordu) annesi bir anlam veremez ve rüya olduğunu ve geçeceğini söyler. Ve bu olaydan 2 gün sonra nedenini doktorların bile çözemediği bir şey olur ve Leyla hayata veda eder. Kimse ne olduğunu anlayamaz , daha Leyla’ nın üzüntüsünü atlatmadan ikizlerden biri olan esmada 2 ay sonra gözlerini kapatır hayata. Bir tek sema kalır. Hüseyin’in eşi semayı da alarak tek akrabası olan abisinin yanına İstanbul’a gider. Orad
a yaşamaya başlar, ama Hüseyin’inin annesi ve babası bir şekilde sema yı annesinden alırlar. Ve artık Hüseyin’in çilekeş eşi Hüseyin’den kalan son parçasını’ da kaybeder,bir türlü alamaz sema’ yı ,tehditler yıldırmaların arkası kesilmez ama annesi yılmadan almak için çaba gösteriri gösteride bir türlü sonuca ulaşamaz
Sema dedesi ve babaannesinin evinde büyümeye başlar Hüseyin’in diğer bir kardeşi yani esmanın öz amcasına “baba” yengesine de “anne” diye hitap etmektedir. Semanın fazla bir şeyden haberi yoktur ona böyle öğretilmiş oda yazılan senaryoyu bilmeden oynuyor.
Son sözler ;
Şimdi Hüseyin o çok sevdiği tepede kızları ile birlikte ebedi uykusunda eşini bekliyor. Hüseyin’in annesi uzun bir zaman sonra Hüseyin’in mezarını ziyaret etmeye başlar, bunun nedeni yaşlılıktan olsa gerek birkaç hastalık bedenin rahatsız etmektedir, bu hastalıklar ve yaşı ölümün kokusunu da anlatmaktadır ve annesine geçmişini sorgulama fırsatı ve hiç düşünmediği ahreti hatırlatır ve Hüseyin’ ne yaptığı Haksızlığı, göstermediği sevgi ve şefkati hatırlatır ve bu onu çok rahatsız etmektedir.
Sema şimdi 10 yaşında amcasına baba yengesine anne diyor hiçbir şeyden habersiz yaşamını sürdürüyor
Hüseyin’in eşi yıllar sonra tekrardan evlenir ama Hüseyin ve kızlarının acısını daha ilk gün ki gibi kalbinde hissetmektedir , birde sema ya, duyduğu evlat özlemi eklenince sadece nefes alan bir canlıdan farkı yoktur.

( insanları anlamak hayli güç, ama neticede bir insanı insan yapan davranışları, düşünceleri ve duygularıdır. Hüseyin anne ve babasından ne sevgi nede şefkat gördü ve gözlerini hayata kapattı. Ölüm nasıl ve nerede başımıza gelir muammadır.bunun o kadar önemi yoktur. Neticede doğan her canlı ölümü tadacaktır, önemli olan ne bıraktığımız, nasıl hatırlandığımız ve ahrete ne götürdüğümüzdür. Hüseyin sevgi ve şefkatten yoksun gitti , peki ya biz, ya biz ; bu yazıyı okuyanların belki çocukları yok beklide var bununda önemi yok önemli olan kalbimizdeki şeffaflık, her şey geç olmadan, özellikle çocuklarımıza ; onları ne kadar sevdiğimizi göstermeliyiz, gün olur mezar başında pişmanlık göz yaşı dökmektensen bunu şimdi şu an yapmak çok daha doğru………


Gölgem gibidir sevgim
Sevgim .annemdir benim
Sarar bitmek bilmeyen şefkati ile
Ölüm bile ayıramayacak beklide
Hiçbir insan okşayamaz saçlarımı böyle
Sakın susma ona sevdiğini söyle
Anlat tüm içinden geleni
Hissettir ona, onu ne kadar çok sevdiğini
Yarınları beklemeden
Geçmiş dünleri sorgulamadan
Anı yaşayıp bitirmeden

Fatih_han545@hotmail.com

9 Ağustos 2008 Cumartesi

ZAMAN TÜNELİNDE ZAMANI YAŞAMAYA ÇIRPINIRKEN


ZAMANIN TÜNELİNDE ZAMANI YAŞAMAYA ÇIRPINIRKEN

koşar adım yaşıyoruz hayatı bize bıraktığı sadece anıları...

anımsıyorum 5 katlı bir apartmanın 2. katında yaşanılanları

bayram paralarımla koşa koşa bakkal amcaya gidip son kuruşuna kadar cipsler,şekerlemeler ,cikletler aldığımı

amcamın getirdiği incik boncuk ve bebekleri

ablamla büyük bi hevesle takıp takıştırıp evin ortasında oynadığımız zamanları

evimizin bahçesine çamur yapmak için su taşıdığım zamanları

sobaya hep cız denildiğini ve cızın anlamını ancak sobayı elleyince anladığımı

siyah beyaz televizyonun kumanda görevini mecburen üstlendiğimi

misafirliğe gideceğimizde 2 saat tembihlendiğimizi

ablamın arkadaşlarınla oturmak için ne şaklabanlıklar yaptığımı

babamın işten dönüşlerini kışın camda, yazın sokak başında beklediğimi

annemin kazanda beyaz çamaşırları kaynatışını,sonra gelen merdaneli makinamızı

babamın karne hediyesi ilk bisikletim,ayaklarım pedallara tam uzanmazdı ama azimliydim,düşsemde binebilirdim

açık yoğurt ve leblebi tozu satılan günleri anımsıyorum

trt 1 de öğlen saatleri başlayan türk filmleri ve öncesinde evimizde yapılan hazırlıklar

çekirdek alınır,çay demlenir,soluksuz Türkan Şoray,Kadir İnanır, Fatma Girik, Ayşecik vb. izlenir ve ağlanır

baba bu ne, anne neden böyle, ablam benimle neden oynamıyo sorularının

zamanı geçtiğinde zamanın da senden bi çok şeyi aldığını anlarsın

ama artık geçtir bir önceki an artık bir anı olarak hafızalara kazınır

ablanın odasında hep gözün vardır ablan üniversiteyi kazanır okumaya gider oda senindir artık ama anlamsızlaşır

tatillerde eve dönecek olması bayramı da beraberinde getirir, hazırlıklar yapılır... AN'ın sadece birer anı olarak kaldığı gerçeği ne kadar acı olsada bu böyle yaşanılır....



bu yazının altına imzamı atmıyorum, nedenine gelince bu yazıyı yazan kalem benimkinde çok daha kuvvetli. adını bilmediğim ama içindeki fırtınaları gördüğüm güzel bayana,

( bu yazının bu kadar anlam kazanması nedeni aynı kuşagın insanlarının okuması .ve ancak onları boğazında düğümlenir bir şeyler olması )

8 Ağustos 2008 Cuma



ANLAYIŞSIZ BİR HAYAT ANLAMSIZ BİR HAYATLA EŞ DEĞERDİR

Her yaşın kendine özgü duyguları , heyecanları ve acıları vardır. Ama aklı baki bir insanın yaşı kaç olursa olsun yaşadığı eğer aşk ise bu duygu hep aynı derecede atar kalbinde , tıpkı çiğdem ve Kaan da olduğu gibi
Çiğdem henüz gençlik çağlarının ilk basamaklarında çok güzel ve yaşıtlarına göre daha olgun bir fiziksel görünümde olan bir gençtir, Kaan ise çiğdeme göre birkaç sene önce dünyaya gözlerini açmıştır. Çiğdemin yaşı 16 Kaan’ ın ise 23 , çiğdemin bu kısa 16 sene içinde bir çok ailevi sorunları olmuş özellikle anne ve babası ayrılığı hayli sıkıntılar yaratmıştır. Ama maddi açıdan sınırın üstünde bir yaşam sürdürmektedirler. Hayatındaki bu sevgi eksikliği gün be gün hissetmektedir. Yaşamını ailesinin bu durumunu sorgulayarak geçirmektedir. Kaan ise daha farklı bir yaşamda hayat mücadelesini sürdürmektedir. Bir çok akrabası yurt dışında olduğu için onunda geleceği Türkiye’den uzak bir ülkede olacağı aşikardır, ve küçük yaşta abisinin desteği ile Almanya da yaşamaya başlamıştır.
Her sene Kaan senelik iznini bir kısmını doğduğu şehirde büyük bir kısının ‘da çok sevdiği İzmir’de geçirmektedir. yine o senelik izinlerinden birinde İzmir’in kalbinde yani kordon boyunda arkadaşı ile zaman geçirirken, tüm edası ve güzelliği ile çiğdemi görürü o an kalp atışlarını hissedemez ,hiçbir şey söyleyemez , adeta dili tutulmuştur. 23 senelik yaşamında hiçbir bayana bu denli heyecan verici bir his duymamıştır. Hiçbir anlam veremeden çiğdemin kordondaki ahenkli yürüyüşünü seyreder. Bunu fark eden arkadaşı sorar- neyin var Kaan- Kaan - bilmiyorum -der çünkü bu duygunun adı yoktur içinde. Bir sonra ki gün yine aynı yerde aynı saate bekler ve yine tüm ihtişamı ile onu seyreder bu günlerce sürer . yine böyle bir günde karar alır ve ilk adım için cesaretlenir, teklifte bulunur ama beklediği karşılığı alamaz, bu Kaan’ın umudunu kırmaz çünkü bu içinde yanan ateşi çiğdeme’ de göstermek ister günler günleri onlar haftaları kovalar izin süresi kısalan Kaan halen bir sonuç elde edememiştir ,çiğdem de Kana karşı bir ateş yanmaktadır ama ailevi sorunlar yüzünden bu tür duygulara pek yer kalmamıştır,ve hayata onu anlayan dayısı rıza bey ve dayısının kızı ayla dışında pek dinleyen yoktur hayata ki tek dayanağıdır bu aile her sıkıldığında saatlerce konuşurlar ve her konuşma sonunda çiğdem kendisini bir kuş kadar hafif hissetmektedir. bir an düşünür çiğden- bu kadar sıkıntılı bir yaşamda destek alacağım birkaç kişi dışında kimse yok üstelik onun bana olan hisleri çok kuvvetli bunu hissediyorum ve bir şansı hak ediyor- der ve Kaan’ ın bitmek bilmeyen ısrarcı tavırlarına karşılık verir ama Kaan’ın ^birkaç günü kalmıştır . birkaç günü dolu ,dolu yaşarlar ve telefonlar alınır en kısa zamanda görüşmek üzere sözler verilir. Bir seneyi telefon ve Internet geçirirler. Artık ikisi’ de önüne gecikmeyen bir aşk ateşi ile yanmaktadırlar. Kaan ve ailesi için pek bir sorun yoktur. Ama diğer taraftan hayli sıkıntılı bir durum ortaya çıkmıştır. Zira çiğdemin annesi , babası ve ablası bu durumu tasvip etmiyor her fırsatta bu durumun imkansızlıklarında ve hayatında şimdilik bu duruma yer olmadığı ısrarla söylüyorlardı, bir senenin sonunda müthiş bir özlemle izin günü gelmişti Kaan’ın birkaç gün anne babasının yanında geçirdikten sonra İzmir’e koşar ve buluşurlar . koskoca bir ay vardır önlerinde her geçen günü saati saniyeyi dolu ,dolu yaşarlar onların aşkları artık ölümsüz bir sevgiye dönüşmüştür. Kaan kalan hayatını beraber geçirmek için evlenme teklifinde bulunur . hiç düşünmeden tüm olacakları ve ailesini tavırlarına aldırmadan evet cevabı gelir çiğdemden. Kaan ailesi ile bu durumu konuşmak için tekrardan adana ya döner bu zaman zarfında çiğdeme de ailesi ile konuşmasını ister. Ama Kaan’ın ailesinin gösterdiği anlayışı , çiğdemin ailesi göstermez, zaten bunu bildiğinden fazlada ısrarcı olmaz çiğdem, Kaan bu duruma çok üzülür ama yinede aşılmayacak bir engel olarak görmez bunu’ da çiğdeme anlatır çiğdemde aynı fikirdedirler ve ne pahasına olursa olsun,gelecek aynı çatı altında olacaktır. Bir araya geldiklerinde bu konuyu saatlerce tartışırlar zira Kaan’ın Almanya’da kurulu bir düzeni vardır. Ve karar verirler Almanya da yaşamlarını sürdüreceklerdir. Ama büyük bir engel daha çıkmıştır önlerine çiğdemin yaşı bu duruma olanak vermemektedir. Pasaport , vize ve oturum için bir çok prosedür ve onay gerekmektedir.Kaan’ın Almanya’daki arkadaşlarının bir çoğu kuru yük gemilerinde deniz yolu ile önce İtalya’ya sonrasında Almanya’ya geçmişlerdir. Bunu kafasından geçirir ama söyleyemez bir türlü, çünkü bu tür insan kaçakçılığı yapan insanlara güven olmadığını bilir ve insan canını hiçe sayarak bir çoğu o yolda hayatlarını kaybettiği için buna cesaret edemez , ikisi’ de sus pus olmuş bir boşluğa bakıyorlardı bir türlü bir çıkış yolu bulamıyorlardı, çiğdem’in aklına dayısı gelir birden havaya zıplar. Kaan şaşırır , çiğdemin dayısının kızı iş seyahati yüzünden sık sık yabancı ülkelere gitmektedir ve fiziksel olarak çok bez ve Kaan’a açıklama bile yapmadan telefona sarılır dayısına olanları kısa bir özet geçer ve akşama dayısı eve davet eder bunları. Akşam olunca eve giderler dayısı ve dayısının kızı bu durumun çok riskli olduğunu pek mümkün olmadığını söylerler. Ama yinede fazla bir cezası olmadığı için şanslarını denemelerini söylerler, sabah olur hazırlıklar başlar dayısının kızı evrakları hazırlar ve iş için Almanya ya vize alır konsolosluktan iki gün sonraya’ da bilet alırlar biri dayısının kızı biri Kaan için. O gün gelir. Hava alanına giderler heyecanları hat safadadır. Her an bir şey olacakmış gibi tedirginlerdir sıraya girerler pasaportları ve biletleri görevliye verirler.görevli evrakları incelerken çiğdemin yüzüne bakar bir an duraksar, çiğdemin ve Kaan’ın yüzü kızarmaya başlamışken arkadan koşar bir ayak sesi gelmektedir ve sesleri - durun ,durun ayla hanım bu evrakları müdür bey gönderdi şirket sözleşmesini unutmuşsunuz boş yere gidiyordunuz az kalsın Almanya’ ya –der –ve görevlinden bir tıkırtı sesi gelir bu ses evraklara vurulan onay kaşesidir. Evrakları alırlar uçağa doğru yönelirken , şirketten gelen adama gelince bu çiğdemim dayısı rıza beydir, olayı hiç bozuntuya vermeden tokalaşırlar ve uçağa doğru yönelirler. Rıza bey uçak kalkana kadar bekler ve uçak ufka doğru havalanır, rıza beyde bir derin nefes alarak evinin yolunu tutar. Evine gelen rıza bey bir süre dinlenir ve televizyonu açar, bir son dakika alt yazısı geçmektedir. Aldırmaz gezinmeye devam eder kanaları bir haber kanalında takılır, spikerin şu sözlerine buz kesilir- bu gün 13:30 da Almanya ya havalanan THY ait boing 325 nolu sefer sayılı uçak iniş sırasında alev alarak yere çakıldı, itfaiyecilerin yoğun çalışması sonucunda yangın söndürüldü, uçakta bulunan 124 kişiden kurtulan olmadığı sanılıyor- rıza bey dakikalarca kıpırdayamaz , ne yapacağını şaşırır ve o heyecan ve üzüntü ile kız kardeşine yani çiğdemin annesinin yanında alır soluğunu, olan biteni en ince ayrıntısı ve büyük bir vicdan azabı ile anlatır hemen ilgili makamlara müracaat etmek için evden çıkarlar, alınan bilgilerde kutulan olmadığını hatta cesetlerin tanınmaz bir halde olduğunu öğrenirler, ve otopsi sonucu gelene kadar beklemelerini de, bu haberi Kaan’ nın ailesi de öğrenir iki ailede de feryat figan kopmaktadır göz yaşları sel olur, cenazeleri almak için otopsi sonuçlarını beklerler. Bu birkaç günlük beklemede her kes üzerine düşen pişmanlığı anlatır, ev çok kalabalıktır çiğdemin arkadaşları konu komşu derken evde adım atacak yer yoktur. Hatta bazılarını tanımamaktadırlar. Bir taraftan taziyeleri kabul eden aile bir taraftan da bu pişmanlıklarını anlatıyorlardır. En çokta çiğdemin annesi ,babası ve kız kardeşi kendilerini bu durumdan sorumlu tutmaktadırlar. Annesi ve babası göz yaşları içinde ağlamaklı sözlerle şunları söylerler. Anne ; daha ilk doğduğunda ki kokusu içinde tütüyor , büyüttüm besledim giydirdim doğru olan neyse onu anlattım ama ben hep ben konuştum, hiç onu dinlemedim buda mükafatı oldu bana. Baba ; hiçbir zaman kötülüğü için bir şey yapmadım, paradan yoksun yaşamasın diye ömrümü harcadım, her karanlıklardan korudum, ama bilemedim ben sevmeyi ,sevdirmeyi , sevgi ve anlayış paradan daha değerliymiş bunu gördüm. Dön kızım ne olur dön, söz sana bir kez daha kırarsam seni beni ve anneni hiç affetme ama ne olur dön.

Bu ağıtlar ve taziyeler arasında birkaç gün geçer cenazelerin durumundan bilgi almak için konsolosluğa giderler çiğdemin annesi., babası rıza bey ve kız kardeşi, içeri girerler ve sonuçları sorarlar. Görevli evet belli oldu bu gün öğlen sonrası Türkiye ye nakledilecek naaşlar der . buda ölenleri listesi sıra numarası ile belirlenmiş ona göre naşı alacaksınız der, kendi cenazelerini almak için listeye yukarıdan aşağı doğru bakarlar ama bir türlü isimlerini göremezler . otopsi sonuçlarında ikisinin de ismi yoktur. Görevliye sorarlar oda bu listede 122 kişinin ismi var hepside burada der, ama haberlerde 124 kişi denmiştir. Hepsi bir birlerinin yüzene şaşkınlıklar bakarken konsolosluğun ağır kapısı açılır ele ,ele tutuşmuş bir çift girer içeri, bunlar çiğdem ve Kaan’dır. Çiğdem annesinin boynuna sarılı ve orada buluna babası kız kardeşi ve dayısı göz yaşları içinde canını acıtana kadar sarılırlar.
Rıza bey sorar ama ben sizi ellerinle yolcu ettim anlayamıyorum nasıl oldu bu der. Onlarda anlatmaya başlar. Biletlerimizi aldık uçak’a da binmiştik ama o vizeyi onaylayan görevli ayla ile birkaç kez konuşmuş ve çok azda olsa tanıyormuş tereddüt etmiş yinede onaylamış ama tekrardan kontrol için güvenlikten bizim isimlerimizi vermiş ve bizi indirdiler apar topar, arka tarafta bazı sorular sordular bizde olanları anlattık .uzun bir müddet kaldık orada ve orada öğrendik uçağın düştüğünü, bizde şoka girdik ,saatlerce tutulduktan sonra o hengamede bizi bıraktılar , hiç kimseye haber vermedik ve kılık değiştirerek sizin o halinizi ve o söylediklerinizi işittik , ve bizim bu beraberliğimize artık onay vereceğinizi düşündüğümüzden şimdi burada sizin yanınızdayız , rıza bey söze girdi- bak enişte Allah korudu ve büyük bir şans eseri bu çocuklar hayata şimdi Allah’ın emri ile kızını oğlumuz Kaan’a istiyoruz –der çiğdemin banası kızına sarılarak -verdim ulan verdim- der
ve nişan, düğün dereken mutlu bir hayat yaşamaya başlarlar……………….

( insanlar kendi bilinç altlarında hep bir bilge kişilik taşırlar, her bir sorunda her bir soruda ondan cevap alırlar, bu insanların kendilerini fazla yüksekte ve değerli biri olduğu kanısına buna müteakiben benciliği ve çok bilmişliği getiri ve o insanın artık kendi doğruları vardır. Kolay ,kolay kimseyi dinlemez hep içinden biri bildiği doğruların tek çıkar yol olduğu hatırlatır. Evet her insanın prensipleri ve kaideleri olmalı ama bildiğin doğrular senden başkası için yanlış bir yol ise bunun mutlak bir orta yolu olmalı bunuda insanlığınızın en büyük değerlerinden olan karşılıklı anlayış ve DİNLEMEKLE olur…)

fatih_han545@hotmail.com

7 Ağustos 2008 Perşembe


HAYAL DOSTLAR


İki metre kare beyaz örtü, bir avuç toprak ,
Son yolculuğumuzda bedenimizi saracak
Çok güvendim ,geçmez sandığım yıllara
Ben çok güvendim ,geçmişte kalanlara

Bunca sene günü bitmiş dünler yaşadım
Hiç birine yarınlar için ihanet etmedim
Her tutunduğum dal’a ,rahmet oldum, yağdım topraklarına
Elimi uzattığım ,dost sandığım nice insanlara

Ben nerede hata yaptım, yanlış bunun neresinde ?
Dostun bir tebessümüne , gömmedim mi mutluluğumu ?
Kalbi her acıdığında merhem olmadım mı ?
Bastığı her kaldırıma, taş olup ezilmedim ’mi ?

Anlayıp dinlemeden yaşanmış yılları sen silmedin’ mi ?
Mutluluğum mezarında ağlarken sen beni görmedin mi ?
Acılarını sardığımda , iyileşen yaralarını hissetmedin mi ?
Basıp geçtin taş kaldırım bendim…!Sen bunu fark etmedin mi ?

Ben böyle yaşadım , sen böyle bitirdin bu geçmişi
Ben böyle büyüttüm sana olan dostluğumu
Sen böyle küçülttün, içindeki beni
Ne kadar uzaklaşsan da silemeyeceksin bendeki seni…

Hadi şimdi git, bırak beni, sendeki dostluğunla


Fatih_han545@hotmail.com

İNSAN BAZEN KENDİNİ ARIYOR

İnsan bazen kalabalıklar içinde yalnız kalmayı da çok özlüyor.
Sessizce bir köşede.gözleri yüksekte, tüm sıkıntıları kapı önünde

İnsan çoğu kez bir tebessümü paylaşmak istiyor
Anlayan biri ile içinden geldiği gibi kimseye aldırmadan

İnsan bazen arkadaş olmak, arkadaşı olmayı çok istiyor
Paylaşmayı seviyor, elindekini veriyor prensiplerini yıkıyor

İnsan çok kez dost kelimesinin kime daha çok yakıştığını arıyor
Ona gelen acıya her şeye rağmen bedenini feda edebiliyor

İnsan bazen aşık olmayı çok istiyor
Gözlerine bakıp,elinin içinde sımsıcak bir ten,dilinde düğümlenen seni seviyorum cümlesi

Bazen insan bunları söylemeye bile korkuyor
Bazen insan bunları söyleyene kadar kısa ömrü bitiyor..


1 Ağustos 2008 Cuma

UZAKTA YÜREĞİN, UZAKTA YÜREĞİM;
NASIL Bİ SEVGİ BU BENDEKİ, ÇÖZEMEDİĞİM;
ÇÖZMEK İBAZEN ANLAMSIZCA VAKİTSİZCE BUĞULANIR GÖZLERİM.SEBEBİNİ ÇÖZEMEDİĞİM GARİP Bİ KUŞKU YERLEŞİR İÇİME.BİLEMEM GERÇEKTEN KUŞKU DA DEĞİLDİR BELKİ.SADECE FARKINA VARDIĞIM YOLCULUĞU GÖZLERİMDE BAŞLAYIP DUDAKLARIMDA BİTEN GÖZYAŞLARIM OLUR...TÜKENEN UMUTLAR YARININ GÖKKUŞAĞI OLAMAZ.GÜZELLİĞİ, ÜZERİNE SEVDALARIN NAKIŞ NAKIŞ İŞLENDİĞİ TERTEMİZ SAF YAĞMURLARDA ARA.UZAKTA YÜREĞİN, UZAKTA YÜREĞİM;NASIL Bİ SEVGİ BU BENDEKİ, ÇÖZEMEDİĞİM;ÇÖZMEK İSTEDİĞİM, DERİNLERİNDE KAYBOLDUĞUM......r

Bu güzel sözlerin sahibine sonsuz ümit dolu yarınlar diliyorum